Gagauzlar ve Gagauz Yeri

Gagavuzlar, Türk Düyasmın batı ucunda yaşayan Ortodoks Hıristiyanlığı benimsemiş bir Türk topluluğudur.

İlk defa 1817 tarihli Rus nüfus sayımındaki belgelerde geçen Gagavuz adı, Türkiye'de ve dünyada daha çok Gagauz şeklinde kullanılmaktadır.

Türkiye'de ilk olarak İstoyan Cansızov'un "Balkan Şibi Ceziresinde Türkler" adlı makalesinde Gagavuzlardan bahsedilmiştir. Gagavuzlar hakkında ilk önemli bilgileri veren Yaşar Nabi Nayır, Türk Gagauzlar olarak kaydettiği Gagauz adının, Gök kelimesinden gelen Gaga sözüyle Oğuz adının birleşmesinden meydana geldiğini, bunun için de bu Türklere GökOğuz denilebileceğini söyler1. Yaşar Nabi Nayır'ın bu şekilde ortaya attığı Gök-Oğuz adı, yakın dönemlere kadar popüler bir adlandırma olarak kullanılmıştır.

1931'de Romanya'nın başkenti Bükreş'e elçi olarak atanan ve 5 Aralık 1944'e kadar bu görevini sürdüren Hamdullah Suphi Tanrıöver de Gagavuz Türkleri ile yakından ilgilenmiş, bazı Gagavuz gençlerinin Türkiye'ye gelmesini sağlamış ve Gagavuzlarla ilgili bazı projelerin devlet erkânınca tartışılmasını sağlamıştır. Hamdullah Suphi'nin Romanya'daki Türklere ilk okul öğretmenliği yapmak üzere Türkiye'den getirttiği Zahit Boztuna, Komrat ve civarından halk edebiyatı metinleri toplamış ve bu metinleri 1937-1938 yıllarında Varlık dergisinde yayımlamıştır.

199O'lı yılların başında SSCB'nin dağılmaya başlamasıyla birlikte demirperde gerisinde kalan diğer Türk toplulukları gibi Gagavuzlar da Türkiye'nin gündemine çok daha geniş boyutlar içinde girmiş ve Hıristiyan olmalarına rağmen Türkçe konuşmayı sürdüren bu Türk topluluğu geniş halk kesimlerince de ilgi ve merakla karşılanmıştır.

Gagavuzların kim olduğu ve nereden geldikleri sorusu çok uzun bir süreden beri pek çok araştırmacının üzerinde durduğu bir konu olmuştur. Gagavuzların bu kadar ilgi çekmesinin temelinde bu topluluğun din, dil ve kültür bakımından değişik bazı özellikler taşıması yanında bölge ülkelerinin bu azınlığı asimile etme ve kendi varlıklarının bir unsuru olarak gösterme gayretleri de yatmaktadır. Bu sebeple Gagavuzların kimliğinin tespiti sadece bilimin değil politikanın da konusu hâline gelmiştir. Bu tür şartlanmalardan ve bilim dışı yaklaşımlardan uzak yerli ve yabancı bilim adamları ve uzmanlar, Gagavuzların 6. yüzyılda hatta çok daha önceleri Karadeniz'in kuzeyinden Balkanlar'a ve Orta Avrupa'ya uzanan tarihî Türk boyları ile başlayıp daha sonra değişik sebeplerle Hıristiyanlaşan diğer Türk unsurları ile zenginleşen bir Oğuz grubu Türk topluluğu olduğu sonucuna varmışlardır.

Gagavuzların Hıristiyanlığı diğer Hıristiyanlara göre oldukça farklı özelliklere sahiptir. Gagavuzlarda, Hıristiyanlık ve İslamlık inancı pek çok bakımdan iç içe girmiş durumdadır. Hıristiyanlıkta olmadığı hâlde kurban kesilmesi, fakirlere yardım edilmesi, hayır için yol, köprü, çeşme yaptırılması, ölülerin yıkanması, domuzun pis kabul edilmesi gibi hususlar; Gagavuzların dinî gelenekleri arasında yer alan İslamî unsurlardır. Gagavuzlar arasında yaygın olan bir çingenenin, bir at hırsızının, bir papazın öldürülmesinin günah sayılmaması, cehenneme ilkin papazların gireceği inancı, sabahleyin bir papazla karşılaşmanın uğursuzluk getireceği düşüncesi, masallarda ve fıkralarda papazlarla ilgili olumsuzlukların dile getirilmesi gibi hususlar da Hıristiyan din adamları hakkındaki yaygın kanaati ortaya koyması bakımından önemlidir. Gagavuzların duygu, inanç ve ibadet alanında yer alan bu yaklaşım ve davranışlar, Keykavus ve Sarı Saltık ile birlikte Dobruca'ya gelerek sonradan burada Hıristiyanlaşan Türklerin İslamlıktan Gagavuz Hıristiyanlığına taşıdığı unsurlar olarak değerlendirilmektedir. Gagavuzlar da, Müslüman Türkler gibi cennet, cendem (< cehennem), oruç, günaa (günah) terimlerini kullanırlar. Birlikte yaşadıkları Slavlar, Rumlar ve Romenler Tanrı için Boje, Theos, Romn, Romnezeu adlarını kullandıkları hâlde; Gagavuzlar Allah sözünü tercih ederler. Gagavuzlardaki Allah inancı, Müslümanlıktan bazı izler taşımakla birlikte trinity, yani Ortodoksluktaki üçleme inancı da varlığını korumaktadır.

Gagauz

Bizans kilisesinde papaz sınıfının Rumlardan kurulu olması, İstanbul'un fethinden sonra da Fener Rum Patrikhanesinin bütün Hıristiyanların dinî temsilcisi olarak kabul edilmesi, Gagavuzları Rumların helenistik propagandalanyla yüz yüze bırakmıştır. Bu etkilerle Rumca âyin ve dinî eğitim dili olmuştur. 1870 yılında Bulgar kilisesi kurulmasıyla birlikte Dobruca'da kalan Gagavuzlardan bir kısmı da Bulgar kilisesinin kontrolüne girmiştir. Türk Ortodoks Patrikliğinin çok geç bir dönemde devreye girmesi, Gagavuzları dinî bakımdan Rum, Bulgar ve Rus papazlarının etki alanında tutmuş, bu milletlerin Gagavuzlara yönelik emperyalist politikaları dinî bir kisve altında yıllarca devam etmiştir. Türkçeyi ibadet ve edebiyat dili hâline getirmiş Anadolu Hıristiyanları olan Karamanlılar, Yunan harfleri ile verdikleri eserleri Gagavuzlara kadar ulaştırmışlar ve onların Anadolu Türk kültürü ile bağlantılarını diri tutmayı başarmışlardır. Karamanlıların nüfus değişimiyle Yunanistan'ın insafına terk edilmesinden sonraki dönemde, dinî hayatta millî dilin önemini kavramış bir din adamı olan Mihail Çakır, İncil'i ve Hıristiyanlığa ait bir kaç eseri Gagavuz Türkçesine çevirerek Gagavuzlarm dillerini ve kültürlerini korumalarını sağlamıştır.

Gagavuz Türkleri, dinî hayatlannda olduğu gibi gelenek ve göreneklerinde de diğer Türk boy ve toplulukları ile büyük benzerlikler gösterirler. Hayvancılıkla uğraşan Gagavuzlar, diğer Türkler gibi hayvanlarını dağlama ve kulaklarına en açma yoluyla işaretlerler. Tarımla uğraşan Gagavuzlarm harman şekilleri de Anadolu Türklerindeki gibidir.

Müslüman Türkler gibi, Gagavuzlar da muska takarlar, muskayı bazan haçla birlikte taşırlar, bazan da gömleğe veya şapkaya dikerler. Nazar inancı Gagavuzlar arasında da yaygındır, nazardan korunmak için nazar boncuğu takılır.

Gagavuzlarda zengin bir halk hekimliği geleneği bulunmaktadır. Nazara, hastalığa, aşırı endişe ve korkuya karşı okuma ve dua ile tedavi yolları uygulanır. Soğuk algınlığı, ayak, bel, baş, kulak, diş ağrıları ve siğil tedavileri için bitkilerden yapılan ilaçlar kullanılır. Bunların dışında uygulanan bazı değişik tedavi yöntemleri de bulunmaktadır.

Kaynak: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı

©2008, DMİ